“Big” Mi Yoksa “Magic” Data Mı Diyelim?

Burcu Kuzucu
3 min readJul 5, 2020

Günümüzde makine öğrenmesi, yapay zeka, büyük veri ve robot otomasyonu sahalarındaki gelişmeler; bilimde, teknolojide ve belki de en önemlisi insanın anlama yetisi alanlarındaki büyük ilerlemeler hem nicel hem de nitel bilgilerden oluşan “veriler” sayesinde yaşanıyor. Dünyayı daha “akıllı” hale getiren veri bilimi, içinde bulunduğumuz dönemde şirketler açısından rekabetin de anahtarı haline geliyor.

İşlenmemiş ham bilgi anlamına gelen veri, tek başına bir anlam ifade etmeyeceği gibi ancak alanındaki kardeş veriler ile anlamlı bir sonuç oluşturuyor, bu da “büyük veri”nin ortaya çıkış hikayesini bizlere sunuyor.

Dünyanın en değerli şirketlerine baktığımızda ya tüm iş modellerinin veri üzerine kurulu olduğunu ya da yoğun bir şekilde veriye yatırım yaptıklarını görüyoruz. Bir yazılım devi olan Microsoft, perakende devi olan Amazon, Dünya’nın en büyük sosyal ağ platformu olan Facebook ve temelde bir medya şirketi olan Google farklı alanlarda ve farklı iş modelleriyle faaliyet gösteren birer dünya devi şirket konumunda yer alıyor. Büyük miktarda veriyi toplayabilme ve kendi avantajları için kullanabilme becerileri bu şirketlerin ortak noktasını oluşturuyor. Şirketlerin rekabet etme becerileri veriyi toplama, analitiğini kullanma ve yeni teknolojiyi uygulama becerileri ile gittikçe daha çok ilişkili hale geliyor. Yani Dünya daha “akıllı” hale geldikçe veri de rekabet avantajının anahtarı haline geliyor.

Şirketlerin ekonomik devamlılıklarını sağlamaları açısından belki de en önemli unsur yeni müşteri bulmak ve mevcut müşteriyi korumak. Bunun için öncelikli olarak müşterinin iyi tanınması gerektiğini bilen şirketler internette gezinmelerimiz, harcamalarımız, fotoğraflarımız, konum bilgilerimiz, beğenilerimiz gibi her gün ve her saniye bıraktığımız dijital izler ile topladıkları veriler sayesinde bizi bizden daha iyi tanıyorlar. Yalnızca müşteriyi iyi tanıma noktasında değil operasyonel mükemmelliyet ve inovatif ürün/servis yaratma konusunda da büyük verinin sihirli gücünden faydalanıyorlar. Operasyonel verimlilik konusunda belki de en iyi örnek olarak 2012 yılında 1 milyar dolara Facebook tarafından satın alındığı dönemde yalnızca 13 çalışanı bulunan Instagram’ı verebiliriz. Veri sistemi çok iyi olan Instagram çok yalın bir çalışma yürütebiliyordu ve bu sayede çok fazla çalışana ihtiyaç duymuyordu.

Peki ama bu şirketler büyük veri ile başarılı olmayı nasıl sağlıyorlar? Büyük veri dediğimiz bir yığın veri ile nasıl başa çıkıyorlar?

Öncelikle Dünya’nın az sayıda veri ile anlaşılamayacak kadar karmaşık ve zengin olduğu konusunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Veri bu noktada yalnızca karar almada gereken içgörüyü sağlıyor. Bulut bilişim, veri gölleri veya veri ambarlarına yığılan bir ton anlamsız veri başta depolamak için atılan ilk adım olsa da veriden anlam çıkarma noktasında analiz için gerekli adımlar ve çalışmalar asıl çalışmayı oluşturuyor. Bu noktada ise yalnızca salt verilerden değil sezgisel yaklaşımların ve disiplinlerin gücünden de faydalanılıyor. Deneme yazarı ve istatistikçi Nassim Taleb’in de dediği gibi “Ben Büyük Veri’de tek kelime bilgi olmadığını söylemiyorum. Bir yığın bilgi var. Sorun ve esas mesele, giderek büyüyen bu samanlıkta iğne aramaya benzemesi.”

Veriyi anlamlandırma konusunda dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise verinin amacına uygun toplanıyor olması. Yani veriden en iyi şekilde faydalanmak için öncelikli adım hangi veriye ihtiyacınız olduğunu tespit etmek olmalı. Çünkü veriyi ne için kullanıyor olursanız olun en değerli veriyi topladığınızdan emin olmak için hangi tür veriyi toplamak istediğinizden ve bu verileri kimler için topladığınız konularında çok net bir fikre sahip olmanız gerekir. Stratejik Danışman ve Yazar Bernard Marr Data Strategy ismini verdiği kitabında bu durumu şöyle açıklıyor:

“İşe doğru sorular ile başlamak çok önemlidir. Doğru sorularla başladığınızda ve ardından sadece doğrudan o soruyu yanıtlayan veriyi topladığınızda veri bir anda çok daha yönetilebilir hale gelir. Artık tüm o yeni ve ilginç veri türlerini düşünmeniz gerekmez. Sadece elinizdeki işe yardımcı olacak veriye odaklanmanız yeterlidir. Bu şekilde kullanıldığında doğru sorulan iş soruları çok güçlü araçlardır. Doğru iş soruları neyin önemli olduğu ve neyin olmadığı hakkında net bir fikir edinmenize yardımcı olur. Doğru iş soruları şirketinizin en büyük kaygılarını belirlemenize yardım eder. Görüşmelere kılavuzluk eder ve hepsinden önemlisi, insanların daha iyi kararlar almasına yardımcı olur.”

Akıllı spor ürünleri, ev eşyaları, kişisel eşyaların her geçen gün artıyor olması her sektörün veriye dayalı inovasyonların potansiyel faydalarını fark ettiğinin ve kimsenin geride kalmak istemediğinin net bir işareti. IoT ile yakın gelecekte tüm ürünler internete ve diğer ürünlere bağlanabilir hale gelecek, bu durum aslında her şirketin birer veri şirketi haline gelmesi gerektiğinin bir diğer sinyalini veriyor bizlere.

Gelişen teknoloji ile beraber daha “akıllı” ve “verimli” şirketler gelecekte işsizliğin ve yetersiz istihdamın artması gibi korkuları beraberinde getiriyor olabilir. Fakat belki de bu kadar karamsar düşünmek yerine yapay zeka, nesnelerin interneti gibi teknolojilerin çıkmasına öncülük eden insan beyninin gücüne inanarak; verimliliğin ve lüksün arttığı, daha makul işlerin ve daha makul bir insanlığın olacağı bir çalışma çağına gireceğimize inanmaya, biraz da böyle düşünmeye ne dersiniz?

Bu yazı ilk olarak www.burcukuzucu.com adresinde yayınlanmıştır.

--

--